Okul, iş, güç koşuşturmaktan uzun zamandır gezemiyordum. Doğum günümde sürpriz yapmak için babam İstanbul’a geldi. Biz de bu sayede baba oğul güzel bir hafta sonu geçirdik. Babamın İstanbul’da merak ettiği yerleri gezdik.
İki günlük gezimizin ilk gününde Eminönü’den başlayarak Karaköy’e uzanan bir yürüyüşle beraber, Balat’ın otantik sokaklarına doğru yola çıktık.
Karaköy’e geçerken alt geçitte karşılaştığımız “heykel-adam” ikimizinde ilgisini çekti. Binlerce kişinin geçtiği bir yerde saatlerce hareket etmeden durmak… Bence sanat gerçekten de icra edilmesi zor bir branş.
Balat sokaklarında yürürken gördüğümüz bu araba beni çok etkiledi. Aslen motosiklet yan koltuğu olan bu araba, çocukların oynaması için yeniden modifiye edilmiş. İçinde oturan peluş köpek ise fotoğraf karesine farklı bir duygu katıyor.
Karaköy sahilinde gezerken babamın yakaladığı martı. Gökyüzünde uçan martılar, benim için, sıkıcı, boğucu İstanbul yaşantısında huzurun birer simgesi.
Akşam üstü babamla Kadıköy tarafına geri döndük. Moda sahilinde yürürken gördüğüm bu kedinin derin bakışları adeta beni büyüledi. Arkadaki balonlar ise fotoğraftaki kompozisyonu tamamlayarak güzel bir kare çıkmasına ortak oldular.
Gezimizin ikinci günü ile ilgili konuşurken babamın daha önce Adalar’ı hiç gitmediğini öğrendim. Bu yüzden ikinci gün Büyükada’ya gitmeye karar verdik.
Sabah Adalar vapuruna binmeden önce Kadıköy sahilindeki büfelerden atıştırmalık bir şeyler alalım dedim. Ben büfede tost yaptırırken babam bir anda ortadan kayboldu. Geldiğinde ise bu harika kareyi çekmişti.
Babam sık sık fotoğrafçıların bu tarz fotoğrafları olduğunu söylerdi. En sonunda kendisinin de istediği gibi bir fotoğraf çekmeyi başardığını söyledi.
Büyükada’ya indiğimizde babamla çarşıyı gezmeye başladık. Çarşının ara sokaklarından sıyrılarak turistlerin manzara fotoğrafı çektiği bir noktaya geldik. Buradan Büyükada’nın tüm sahili görülebiliyor.
İşte babam ve ben… Büyükada, çarşısındaki lokmacılar ve dondurmacılar ile meşhur. Biz de babamla beraber lokma yedik.
Lokmacıda otururken babam fotoğraf makinesini eline aldı ve çekmeye başladı. Büyükada’daki martılar da biz gibi lokma yiyor. 🙂
Çarşıda biraz gezdikten sonra Büyükada’nın simgesi haline gelen Aya Yorgi Kilisesi’ne çıkmaya karar verdik. Babam faytonla çıkmak istese de açıkçası fiyat biraz pahalı geldi.
Bence bir ya da iki kişi gidecekseniz çarşıdan bisiklet kiralamak daha mantıklı olabilir.
Babamla beraber, biraz da zamanımızın olmasından dolayı kiliseye yürüyerek çıkmaya karar verdik. Yürürken yoldan geçen faytoncuların fotoğraflarını çektim.
Genel olarak babamla güzel bir hafta sonu ve dopdolu iki gün geçirdim. Kardeşimin okulu sebebiyle annem ve kardeşim yanımızda olamadı. Keşke onlar da gelebilseydi.
Bir yazımızın daha sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki yazımızda görüşünceye dek hoşçakalın.
![]() |
+90(546)853-8814 |
---|---|
![]() |
[email protected] |